Küçük bir yürüyüş adımları ile bir iskeleye gelivermişim, bir kelebek misali. Doğduğum toprakların sararmasıyla anladım ki mevsim sonbahar. Bir mavilik içinde gelen vapur, dumanı özgürce savuruyordu, kıskandım. İçimdeki bir ses ona yaklaşmamı söylüyordu sanki. Yürüdüm, yaklaşınca beni bir anda alıp gitti maviliklere, yol aldı. Bir ara ürkmüştüm, sonunda bir Ada da bitmişti yolculuk. İnerek heyecanlı bir şekilde ilk indiğimde şaşkın bir şekilde ürkek adımlarla yürümeye başladım. İleriden bir ses 'Ela, Ela!' diye kendine çağırıyordu. Gel demekmiş. Rahmetli Niko taksiciymiş. Güneşli bir gündü. Şaşkın şaşkın ilk sorduğu soru 'Yorgunsundur, Ey yolcu!' oldu. Beni bir yere götürerek yemek yememi söylüyordu, sanki burada doğmuş gibiydim. Sıcacık bir ortamda bulmuştum kendimi. Adeta toprağa tohum gibi bırakılmıştım. Bugün Ada beni bırakmıyordu. Toprağa köklerimi salmıştım, sarmaşık gibi. Ondandır betona karşı İlkenin doğuşu.. Mutluluğu paylaşmamdan aldık ilkemi yaşadğım, büyüdüğüm Adaya borçluyum. Ada anılarımı, yaşanmışlıklarımı kent müzesini gezerseniz daha çok anlarsınız. O Adayı İlkeli mutlu olarak ortak yaşamayı nasıl bölüştüklerimizi Adayı anlayanlar İlkede buluşuyor ve paylaşıyor. Sanırım doğru olanda, Adanın ayrıcalığını yaşamakta buydu.
Geçmişin izlerini İmroz adasında yaşamak.
Özgürlüğü ve bağımsızlığı arayanlara, güneşin en son battığı, organik tarımın en el verişli olduğu, ve tarihin geçiş köprüsü olarak anıldığı Gökçeadaya (İmroz), ilkeli yaşama davet ediyoruz.
Vadi içinde saklı kalmış mucizevi İmroz adasına hayran olmamak elde değil.
Gökçeada; doğasında göz alabildiğince uzanan kumsalları, pırıl pırıl denizi ile yeşil ve maviyi birleştiren kendine has örgüsü ile geçmişle bugünün birlikte yaşandığı harika bir doğa güzelliği.
Gökçeada(İmroz) da bulunan doğal güzellikleri sizlere sunuyoruz.